KİTLELERE ÇAĞRI:Devrimci İç Yaşamın Örgütlenmesi

*Devrimci İç Yaşamın Örgütlenmesi 


Sermaye iktidarının yıkılması için mücadele eden komünist militanlar olarak yaşamımızı örgütlü mücadelenin gereklerine ve gereksinimlerine göre şekillendirmek zorundayız. Devrimci komünist kimliğimiz, bir bütün halinde, proleter yaşam tarzı olarak somutta karşılığını bulmalıdır. Yaşamını bütünüyle devrimci tarzda örgütlemeyen, devrimci düşünmeyen, devrimci kültür ve ahlakı kişiliğinde içselleştirmeyen biri, burjuvazinin bataklığında çürüme ve yozlaşmaya mahkumdur. Yaşamı devrimci tarzda bütünüyle örgütlemenin önemi de buradadır zeten.


Burjuvazinin ideolojik saldırısının yansımalarını, günlük yaşamın akışı içerisinde yaşamın her alanında rahatlıkla gözlemleyebiliriz. Burjuvazi sunduğu yaşam tarzıyla tüm toplumu zehirlemeye, ideolojisiyle beyinleri teslim almaya çalışır. Bencilliği, bireyciliği aşılayarak, insani değerler ve insanca güzellikler adına var olan her şeyi çirkinleştirir, yozlaştırır, çürütür. Daha çok kâr etme hırsıyla her türlü araç ve yöntemi kullanarak, yaşamı tümüyle köleleştirir.


Komünist, burjuvaziye karşı savaşım içerisinde proletaryanın biricik ideolojisi olan bilimsel sosyalist ideolojinin savunucusu, Marksizmin-Leninizmin temsilcisi olarak çıkar çürüyen düzenin karşısına. Kapitalizmde iki farklı sınıf ve iki farklı ideoloji, uzlaşmaz bir savaşım halindedir. Ve biz devrimci komünistler bu savaşta proletaryanın kızıl bayrağını ellerimizde dalgalandırıyorsak, devrimci bir proleter gibi savaşmasını da bilmeliyiz.


Küçük Burjuva Alışkanlıklar Devrimci İç Yaşamla Bağdaşmaz


Devrimci komünist militanların yaşamında burjuvazinin yaşam biçiminin, düşüncesinin, kültürünün, anlayışının, alışkanlıklarının, ahlakının asla yeri olamaz. Burjuva düzenin tüm toplumu zehirleyen, kuşatan yaşam tarzı, kimi zaman devrimcileri de etkisi altına alabilmektedir. Küçük-burjuva dürtü ve özlemlerimiz, alışkanlıklarımız, hayallerimiz kimi yerlerde mücadelemizi tehdit edebiliyor. Yaşantımızı küçük-burjuva alışkanlıklar şekillendirebiliyor. Partili yaşam tarzına uygun bir devrimci iç yaşam örgütleyemediğimiz zaman, küçük-burjuva yaşam tarzının bir düşman gibi içimize sızmasına kapı aralamış oluyoruz.


Bizim en büyük düşmanımız içimizdeki küçük-burjuvadır. Ona karşı amansız mücadele etmeliyiz. “İnsanların en büyük savaşı, kendi özlemleri ve tutkularına karşı olan savaşımıdır.” (Marks). Küçük-burjuvazinin içimize sızmasını, bizi kuşatmasını, devrimci iç yaşantıyı her yönüyle oturttuğumuzda, ona karşı savaşmayı bildiğimizde engelleyebiliriz. Küçük-burjuva yaşam, sınıf düşmanımızın, yani burjuvazinin proletaryayı kuşatan ideolojisinden, kültüründen, düşüncesinden, ahlakından beslenir. Devrimci partinin kültürü, ahlakı, düşüncesi ve yaşam tarzıyla asla bağdaşmaz.


Günlük Devrimci İç Yaşamın Örgütlenmesi


Devrimci bir iç yaşantı, ilkeli ve disiplinli bir şekilde uyarlanırsa, burjuva ve küçük-burjuva dünyaya ait olan tüm özellikleri öldürür. Partimize akış sadece proleter saflardan olmamaktadır. Küçük-burjuva ve aydınlardan parti saflarımıza akış da sözkonusudur. Kadrolarımız henüz çoğunlukla küçük-burjuva kökenlidir. Onlar geldikleri sınıfın alışkanlıklarını, yaşam tarzını, kültürünü, tüm zaaflarını üzerlerinde şu veya bu ölçüde taşıyarak gelirler saflarımıza. İşte tam da bu noktada, küçük-burjuva özelliklerden arınmanın ve devrimci iç yaşantının oturtulmasının önemi çıkar ortaya.


Proleter yaşam tarzının içselleştirilerek günlük yaşamda pratiğe somutlanması ilkeli, kurallı, disiplinli bir örgütsel yaşamın özümsenmesiyle mümkündür. Günümüzün 24 saatini mücadelenin ihtiyaçlarına ve çıkarlarına göre düzenlemek, zamanımızı verimli ve planlı kullanmak zorundayız. 


Yüklendiğimiz sorumlulukların bilinciyle kullanılan zaman, yaşamımızı disiplinli bir şekilde örgütlememize, günümüzün verimli geçmesine yardımcı olacaktır. Genellikle zamanımızın büyük bir kısmını dışarıda kitlelerle, sınıfla içiçe geçiriyoruz. Kimimiz fabrikada bir işçi, kimimiz okulda öğrenci, kimimiz emekçi, kimimiz de deçişik yerlerde çalışıyoruz. Sonuçta nerede olursak olalım, ne yaparsak yapalım, her alanda ve her yerde biz bu sınıfın bir parçası ve öncüsüyüz. Yaşamımızı sınıfla bütünleştirerek, bir disiplin ve düzen içerisinde sürdürmeliyiz. Düşman karşısında harcayacağımız fazladan bir zamanımız yoktur. Bu yüzden iş yaşamı dışında kalan zamanımızı da, özellikle de evde, en verimli şekilde kullanmalıyız. Yoldaşlarımızla ilişkilerimizden evin günlük kullanımına, komşularımız ve çevremizle ilişkilerimize kadar yaşamı devrimci tarzda örgütlemeliyiz.


Ev Yaşantımız ve Komşuluk İlişkilerimiz


Evlerimizin kullanılması bizim için daha ayrı bir önem taşımaktadır. Gerek çevre ve komşuluk ilişkileri açısından, gereke evdeki günlük yaşantımız açısından bu böyle olmalıdır. Birlikte kalan yoldaşlarımız kollektif bir bilinçle, zamanı verimli ve planlı kullanabilmeliler. Günlük işleri birlikte örgütlemeli, okuma, araştırma, yazma, tartışma gibi konuları ortak bir eğitim çalışmasıyla düzenli bir şekilde sürdürmenin olanağını yaratabilmeliler. (Akşamları dışarıdaki işlere koşturma, yoğun olma gibi durumlarda ortak eğitim düzenli gitmeyebilir, aksayabilir, bu önemli değildir.) 


Evin düzenli ve temiz tutulması için yapılması gereken günlük işler sürekli birinin üzerine yıkılarak değil, fakat kesin bir tutumla ortaklaşa yapılmalıdır. Herkes üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmeli, ertelemeci bir mantığa bürünmemelidir. Devrimci proleter bir kimlik, ev yaşantısının günlük akışında da yansımasını bulmalıdır. Mahallemizde komşularımızla ilişkilerimizde de bu böyledir.


Kapitalizm aile arası bağları, ev yaşantısını yozlaştırmış ve çürütmüştür. Vahşi yüzü sadece fabrikalarda değildir. O, işçilerin tüm yaşam alanlarına girmiştir. Bu yüzden de biz fabrikamız dışında, özellikle mahallemizde işçileri, emekçileri kendi özgül sorunları üzerinden kuşatmalı, onlarla bire bir sıcak ilişkiler kurmalıyız. Onlarla sendikalarda, fabrikalarda, derneklerde buluşmak dışında bir komşu olarak evlerine gidebilmeli, yani komşuluk ilişkilerini geliştirebilmeliyiz. Bu bize hem geniş bir ilişkiler ağı sunacak, hem de devrimciler hakkındaki önyargıların kırılmasını sağlayacaktır. Onlarla bu yolla da kaynaşıp bütünleşeceğiz.


Sınıfa dönük fabrika çalışmasının bir ayağını da mahallemizde atabilmeliyiz. Buna göre mahallede konumlanırız, buna göre evimizi düzenleriz ve ilişkilerimizi buna uygun geliştiririz. Bugün biz çevremizde oturan insanlarla ilişki kuramıyorsak, onların yaşamlarına giremiyorsak (çok özel durumlardan dolayı geri durma olabilir) bu bizim sosyalleşememe gibi bir sorunumuz olduğunun bir göstergedir. Oysa bizim insanları sosyalleştirme gibi bir hedefimiz de var. Zamansızlık, örgütsel güvenliği sağlama vb., buna asla bahana olmamalıdır. Her parti militanımız çevresindeki insanın, komşusunun günlük yaşamının bir parçası olmalı, burjuva düzenin teşhirini onlarla sıcak bağlar iğerisinde yapmalıdır. Onlar bizim yaşam tarzımızı, kültürümüzü, ev ve aile yaşantımızı, paylaşımımızı gördükçe, bize daha yakın olacaklar ve kapılarını sonlarına kadar açmakta tereddüt etmeyeceklerdir. Proleter bir devrimci iç yaşamın kişiliğimizde ve davranışlarımızda somutlanması, günlük yaşamımıza şekil vermesinin önemi burada yatmaktadır.


Biz partili komünist militanlar, ancak emekçi kitleler içerisinde eriyerek, onlarla bütünleşerek, onlardan öğrenerek ve onlara öğreterek; yani bir proleter gibi yaşayarak devrimci yaşam tarzını oturtabiliriz. Burada küçük-burjuva yaşam tarzı yaşama şansı bulamaz. Proleter devrimci iç yaşam; burjuva yaşam tarzının dünyamıza girmesine, onun yeşerip boy vermesine izin vermez. Bu yaşam, küçük-burjuva yaşam tarzını kökünden kazıyarak, onun duygularını, düşüncelerini, dünyasını yok eder.


Devrimci Komünist Ahlak ve Yoldaşlık İlişkileri


Küçük-burjuva anlayışlar ve değerler devrimci düşünceleri, devrimci ahlakı yozlaştırır, kirletir, çürütür ve partili kimliğe yakışmayan davranışlarda bulunan kadrolar yaratır. Burjuvazinin yozlaşmış ahlakına karşı devrimci ahlak, komünistlerin mücadelesiyle örtüşen bir yaşam biçiminin oluşturulmasında yol gösterici olur, mücadeleye yön verir.


Devrimci ahlak; parti içerisinde yoldaşlık ilişkilerine de yön vererek kollektivizmi geliştirir, kolektif bilinci hakim kılar. Devrimci ahlak; kollektifin yoldaşça sevgi, yoldaşça denetim, yoldaşça paylaşım, yoldaşça eleştiri-özeleştiri, yoldaşça güven üzerine oturmasını sağlar. Yoldaşlar ve parti arasında açıklığı getirir. 


Parti İçi Aleniyet


Partimiz, işçi sınıfına ve emekçilere karşı sorumlu olduğundan onlardan hiçbir şeyi gizlemez. Yaptıklarının ve yapamadıklarının hesabını tüm kitlelere ve kadrolara verir. Bu devrimci komünist ahlakın bir gereğidir. Devrimci olmanın üzerimize yüklediği bir sorumluluktur. 


Biz sınıfımıza, kitlelere ve yoldaşlarımıza açık olmayı, ilkesel bir davranış ve işleyiş haline getirerek, bu kültürü saflarımızda yaygınlaştırmalıyız. Eksikliklerimizi, hatalarımız, zayıflıklarımızı, zaaflarımızı ortaya çıkarıp tartışmaktan, bunları açıklamaktan, yanlışların hesabını vermekten hiçbir zaman kaçmamalı ve çekinmemeliyiz. Zaten bu zamana kadar hiç kaçmadık ve çekinmedik. 


Parti içi aleniyet karşılıklı olduğunda, gerçekten anlam kazanır ve amacına ulaşır. İşte o zaman hem karşılıklı güven ve denetim, hem de her türlü paylaşım ve kollektif bilincin oturması sağlanır. Partimize ve yoldaşlarımıza açık olmak, kollektifin başarılı ve güçlü çalışma yürütmesinin garantisi ve güvencesidir. 


Yoldaşlık Sevgisi 


Yoldaşlarımıza olan sevgimiz, kavgamızın içerisinde anlam kazanır ve derinleşir. Biz büyük bir aileyiz. Bu yoldaşlık ailesinin harcı, paylaşılan sevgiler ve harcanan emeklerle karılmıştır. İnsanlığın kurtuluşu için, eşitlikler ve özgürlükler dünyası için mücadele ediyoruz. Sevginin yozlaştırıldığı, parayla alınıp satılarak çirkinleştirildiği, sevgi adına sevgisizliklerin üretildiği bir düzende, biz gücümüzü inancımıza olan sevgimizden alıyoruz.


Partimize, yoldaşlarımıza ve insanlığa duyduğumuz sevgi, bizi kavgamızda daha da çelikleştiriyor. Bu sevgi, tersinden, düşmanımıza duyduğumuz öfkeyi daha da keskinleştiriyor. Yüreğimiz sevgi yüklü olmasaydı, yaşamı köleleştirilmiş, ezilen ve sömürülen milyonlarca insan açlıktan, sefaletten ölürken ya da katliamlarla yok edilirken, bu yaşananların acısını hissetmezdik. 


Yüreğimiz sevgi yüklü olmasaydı, bu kavgada ağır bedeller ödemezdik. Yoldaşlarımıza gelen kurşuna kendimizi siper etmezdik. Ölürken son sözümüz, “Yoldaşlar, sizi çok seviyorum!” olmazdı. Yoldaşlık sevgisi belki bir noktada kurşunları paylaşmaktır, özveridir.


Yoldaşlık sevgisinin tükendiği yerde bencillik, bireycilik, inançta zayıflama başlar. Yoldaşlık sevgisi, partiyi büyütmenin ve çoğalmanın da güvencesidir. Sevgilerin en büyüğüdür.


Yoldaşça Paylaşım


Komünistlerin bireysel, özel yaşamları yoktur. Dolayısıyla paylaşılmayacak hiçbir şeyleri yoktur. Biz kavgamızı paylaşıyoruz. Acımızı, mutluluğumuzu, ekmeçimizi, inancımızı, sevgimizi, umutlarımızı, umutsuzluklarımızı paylaşıyoruz. Emeğimizi ve yüreğimizi paylaşıyoruz. Gözbebeğimiz gibi koruyacağımız partimizde, beynimizi ve bilincimizi paylaşıyoruz.


Yoldaşlarımızla paylaşımımız bu temeller üzerine oturmalıdır. En üst noktada paylaşılmalıdır herşey. Paylaşmak, çoğalmak, üretmek, sorunları çözmek ve güçlenmektir. Yoldaşlarımızla paylaştıkça gelişiriz. Paylaştıkça kararsızlıklarımız yok olur, eksiklerimiz giderilir, güçlükler ve zorluklar aşılır. Paylaştıkça arınırız ve güçleniriz. 


Yoldaşça paylaşım, partimizin ilke ve kurallarına göre, örgütlü devrimci yaşamın gereksinim ve gereklerine göre şekillenmelidir. Karşılıklı paylaşım, güçlü bir kollektifin başarıyla hedefine ulaşmasını sağlar.


Yoldaşça Eleştiri-Özeleştiri


Yoldaşımıza yaptığımız eleştiri yıkıcı değil yapıcı olmalıdır. Onların yanlışlarını, zaaflarını görüyorsak eleştirmekten çekinmemeliyiz. Alınır mı, gücendirir miyim diyerek kaygıya kapılmadan, yerinde ve zamanında eleştirmeyi bir kollektif bilinç haline getirmeliyiz. 


Eleştiri devrimci ve devrimcileştirici bir silahtır. Bu silahı kime karşı, ne zaman ve nerede kullandığımız bizim için çok önemlidir. Eğer partili yoldaşlarımıza karşı kullanıyorsak, onu çok iyi, özenli ve dikkatli, devrimcileştirici amaca uygun bir biçimde kullanmasını bilmeliyiz. Eleştiri üslubumuza özellikle dikkat etmeli, yoldaşımızı incitmekten ve yoldaşça ilişkilerimizi zedelemekten kaçınmalıyız. 


Eleştirilerimiz yoldaşımızın hatasını düzeltmesinde, eksiklerini tamamlamasında, kendini aşmasında bir kaldıraç işlevi görebilmelidir. Eleştiri, devrimcileştirmeli ve bu temelde ilerletebilmelidir. Özeleştiriyi ise bir savunma ya da günah çıkarma aracı olarak kullanmamalıyız. Bu ondan hiçbir şey anlamak, özeleştirinin devrimci amacını ve işlevini gözden kaçırmak olur. Özeleştiri; parti önünde yanlışlarımızı, eksiklerimizi ve zaaflarımızı açıklıkla ve yüreklilikle ortaya koymak, tahlil etmek, bundan sonuçlar çıkarmak ve bu temelde kendimizi yenileyip aşmak iradesi ve çabası olmalıdır, bu işlevi görmeli, buna hizmet etmelidir. 


Yoldaşça Güven ve Denetim


Sağlıklı bir yoldaşlık ilişkisinin temeli, aynı zamanda karşılıklı güven ve denetimdir. Kollektifin başarılı bir şekilde yürümesi, yoldaşların birbirini denetlemesi ve sağlıklı bir denetim mekanizmasının işleyişiyle sağlanır. Yoldaşça denetim hataların yapılmasının önüne geçtiği gibi, gevşeklik ve ataletin de önünü alır, hataları ve zaafları zamanında görmeyi ve devrimci müdahaleyle gidermeyi sağlar.


Denetim, parti ve organ içi disiplinin oturmasının, ilişkilere ve kurallara sınıfın ve partimizin çıkarları doğrultusunda bağlı kalınmasının önkoşuludur. Yoldaşlarımızı denetlememiz asla onlara güvenmememiz anlamına gelmemelidir. Biz yoldaşımıza güveniriz, ancak aramızdaki karşılıklı denetimle adımlarımızı daha sağlam ve daha emin atarız. Lenin’in ünlü sözüdür: “Güven iyidir, denetim daha da iyidir.”


Yoldaşça güven, karşılıklı denetim ve disiplin üzerine oturmalıdır. Güven adına hiçbir zaman partimizin ilkelerinden ödün veremeyiz, zaaf ifade edecek türden bir esneklik gösteremeyiz. Yoldaşça güven, karşılıklı denetim, sevgi, paylaşım ve eleştiri üzerine oturursa anlam kazanır, bunu unutamayız.

*KIZIL-RUBARİST MİLİTAN ÇİZGİSİ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder